7 Kasım 2014 Cuma

SÖZÜN GÜCÜ



* Sözün ne kadar önemli olduğunu, Tanrı’dan gelen bir güç olduğunu bilmek için, “Önce söz (kelam) vardı” ayetini hatırlamamız yeterli olur. “Tanrı sözdür, Söz Tanrıdır” . 
* Sözlerimiz bize Tanrının armağanıdır. 
-> Yaratıcı gücümüzü sözle ifade ederiz. 
-> Her şeyi söz aracılıyla gerçek kılarız. 
-> Söz sadece bir ses ve yazı sembolü değildir. 
-> Hangi Dili konuşursak konuşalım, düşüncelerimizi, niyetimizi sözlerle ifade ederiz.
-> Sözle kendimizi ifade eder ve iletişim kurarız.
-> Sözle düşünür ve düşünmekte kullandığımız sözlerle yaşamımızdaki olayları yaratırız.

* Söz bir büyü aracıdır.
-> Ama, iki yanı keskin bir kılıca benzer.


-> Güzel bir rüyayı da yaratabilir, etrafımızdaki her şeyi de yok edebilir.
-> Kötüye kullanımı Kara Büyüdür, Cehennemi yaratır.
-> İyiye kullanımı Ak Büyüdür, güzellik, sevgi ve Cenneti yaratır.

* Yıllar önce Almanya’da bir adam, SÖZ BÜYÜSÜ kullanarak, Halkın korkularını harekete geçirdi ve ülkeyi Dünya savaşına soktu. Çok sayıda insanı, korkunç boyutlarda şiddet uygulamaya ikna etti.
* İnsan zihni, sürekli olarak tohumlar ekilen bir toprak gibidir. Tohumlar, düşünceler, fikirler ve kavramlardır.
-> Söz tohum gibidir.
-> Onu çok verimli olan insan zihnine ekerseniz, kolayca büyüyecektir.
-> Dikkat edilecek konu, sözlerimizin niteliği yani oraya ne cins bir tohum ektiğimizdir.

* Her insan bir büyücüdür.
-> Sözlerimizle bir insana büyü de yapabiliriz, onu büyüden de kurtarabiliriz.
* Örneğin, bazen bir arkadaşımıza rastlar ve aklımıza gelen ilk düşünceyi ona söyleriz.
-> Ona, “Yüzünde ki renk, Kanser olacak insanların yüzündeki renk gibi” dersek ve Arkadaşımız sözümüze inanırsa, sözümüzle anlaşma yapmış olur.
-> Ve bir seneden daha az bir sürede de Kansere yakalanıp ölebilir.
-> Bu sözün gücüdür.

* Ehlileştirme sürecinde ebeveynlerimiz, kardeşlerimiz ve yakınımızdaki insanlar, bizimle ilgili düşüncelerini, düşüncesizce söylediler.
* Biz bu düşüncelere inandık ve ilgili korkularla yaşadık.
-> Bize yüzmede,
-> sporda,
-> müzikte ve yazmada iyi olmadığımız söylendiğinde, bunlara hep inandık ve bugünlere böylece geldik.
-> Bir söz zihnimize bir tohum olarak girebilir ve tüm inanç sistemimizi iyiye ya da kötüye doğru geliştirebilir.

* Sözlerimizin günahsız olması çok önemlidir.
-> İlk anlaşmayı sözlerimizle yapmalıyız.
-> Kendi doğamızın/varlığımızın aleyhine hissettiğimiz, inandığımız, yaptığımız her şey günahtır.
* Herhangi bir şey için kendimizi suçladığımız, yargıladığımız zaman, kendimize karşı günah işlemiş oluruz.
* Günahsız olmak bunun tam zıttıdır.
-> Sözlerimizde günahsız olmak, sözleri kendimize karşı kullanmamaktır.
-> Birisi size “Aptal” derse, görünüşte bu sözü size karşı kullanmıştır.
-> Oysa, gerçekte bu sözü kendine karşı kullanmıştır.
-> Çünkü, size “aptal” dendiğinde ondan nefret edersiniz.
-> Sizin ondan nefret etmeniz, şüphesiz onun için iyi olamaz.
-> Bu sebeple birisi size kızgınlık duyup, zehrini sözleriyle akıttığında, kullandığı kötü sözü kendine karşı kullanmış olur.
-> Bir davranış (dışsal/içsel) bir söz, benzerini yaratır.
-> Hakaret edene hakaret edilir, seven sevilir, bencillik edene bencillik edilir.
-> Sözlerinizi birinin üzerinde büyü yapmak için kullanırsanız, sizde onun büyüsünü üzerinizde hissedersiniz.

* Sözleri özenli bir seçicilikte kullanmak, “Günahsız” sözler kullanmak, enerjinin doğru kullanımıdır.
-> Bu, enerjinizi sevgi oluşturacak şekilde kullanmak demektir.

* Kendinizle “sözünüzde günahsız olabilmek” için bir anlaşma yapmaya niyetlenmeniz bile, içinizde birikmiş olan duygusal zehirden kurtulmanıza yetecektir.
-> Fakat bu anlaşmayı yapmak zordur.
-> Çünkü biz tam zıttı bir şekilde davranmayı öğrendik.

* Genellikle sözü, bireysel zehrimizi akıtmak için kullanıyoruz.-kızgınlığımızı, kıskançlığımızı, çekememezliğimizi ve nefretimizi ifade etmek için.

* İnsan sürekli kendisiyle konuşan bir varlıktır. Çoğu kez kendimizle şöyle konuşuruz;

-> Oh şişman görünüyorum
-> Çirkinim…
-> Aptalım…..
-> Yaşlanıyorum…
-> Saçlarım dökülüyor….
-> Asla yeterince iyi olmayacağım….
-> Başarısızım….vb...
* İşte bunlar sözü kendimize karşı kullanmak, günah işlemek, kendimize kara büyü yapmaktır.

* İşte bu nedenle kendimizle yapacağımız birinci anlaşma, sözlerimizde günahsız olmaktır.

* Sözlerimizi özenle seçmeli ve sevgimizi paylaşacak şekilde kullanmalıyız.
* Amacımız ne olursa olsun, onu ifade ederken kullandığımız sözlerin bir büyü aracı olduğunu, gücü olduğunu hiç akıldan çıkartmamalıyız.
* Söz aracını kullanırken, araçların amaç kadar önemli, bizim ve muhataplarımız üzerinde etkileyici, dönüştürücü bir işleve sahip olduğunu unutmamalıyız.

* Nefs üç köşeli dikendir, ne tarafa koyarsan koy, bir ucu batar
"Bireysel önemlilik” ya da “Kişisel algılamak” bencilliğin en üst düzeyde ifadesidir.


O halde sizi inciten KİMDİR?..


Hiç bir şeyi Kişisel Algılamama

* Bundan önceki yazımda sözün gücünü anlatmış, gerek kendimize söylediğimiz gerekse başkalarının bize söylediği sözlere inanıp, onlarla anlaşma yaptığımızda başımıza neler gelebileceğini açıklamıştım.
* Bunun devamı olan ikinci anlaşma, “Hiçbir şeyi kişisel algılamama” anlaşmasıdır.

* Şimdi bir örnek vermek istiyorum.
-> Sizi caddede gördüğümde, tanımadığım, halde, “Hey, sen bir aptalsın” dersem', bu sizinle değil, benimle ilgilidir.
-> Eğer bunu kişisel algılarsanız, aptal olduğunuza bile inanabilirsiniz.
-> Belki de şöyle düşünürsünüz, “O aptal olduğumu nasıl biliyor? İçimi mi görüyor yoksa herkes ne kadar aptal olduğumu görebiliyor mu?”

* Kişisel algılamak, söylenen şeyle anlaşma yapmak, yani ona katılmakla mümkündür.
-> Söylenen şeyle anlaşma yaptığınız anda, zehir vücudunuza yayılır ve Cehennem rüyasının tutsağı olursunuz.
-> Sizin bu tuzağa düşmenizin sebebi, “Bireysel önemlilik” denen şeydir.

* “Bireysel önemlilik” ya da “Kişisel algılamak” bencilliğin en üst düzeyde ifadesidir.
-> Çünkü “her şeyin kendimizle ilgili olduğunu” varsayarız.
-> Bizi ehlileştiren eğitim sürecimiz esnasında, her şeyi kişisel algılamayı da öğreniriz.
-> Her şeyin merkezinde kendimizin olduğunu düşünürüz.
-> Ben, ben, ben, ben….daima ben!
-> Diğer insanlar, merkeze sizi koyacak, hiçbir şey yapamazlar.
-> Herkes, kendi zihninde oluşturduğu, kendi rüyasını yaşar.
-> Onların rüyaları bizimkinden farklıdır.
-> Bir şeyi kişisel algıladığımızda, onların bizim rüyamızı bildiklerini varsayarız.
-> Ve kendi dünyamızı onların dünyasına empoze etmeye çalışırız.

* Durumun son derece kişiselleşmiş gibi göründüğü anlarda bile, örneğin, size isminiz verilerek, direkt hakaret ediliyor olsa bile, yine de sizinle ilgisi yoktur.
* Onların söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler, kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır.
* Kişilerin bakış açıları, ehlileştirilme sürecindeki programlamalarından oluşur.

-> Birisi size “Hey çok çirkinsin” dese bile, bunu kişisel algılamayın. -> Çünkü, gerçek şu ki, bu kişi kendi düşünce, duygu ve inançlarını ifade etmektedir.

* Bu kişinin sizin için sarf ettiği sözlerle anlaşma yapmak/onlara katılmak, kişisel algılamanızla ilgilidir.

* Kendinizi önemseyerek, her şeyi kişisel algılamanız, sizi kara büyücüler için, kolay bir av haline getirir.

* Onların sizi besledikleri duyusal çöplük, artık sizin çöplüğünüz haline gelir.
-> Oysa hiçbir şeyi kişisel algılamadığınızda, cehennemin ortasında bile bu zehirlere karşı bağışıklığa sahip olursunuz.
-> Bu bağışıklık, size ikinci anlaşmanın bir armağanıdır.

* Kişisel algıladığınızda, söylenenlerden rahatsızlık duyarsınız ve kendi inançlarınızı savunarak tepki gösterirsiniz.
-> Bu tepkiyle çelişkiler ve çatışmalar yaratırsınız.
-> Küçücük şeyleri bile büyütür, pireyi deve yaparsınız.
-> Çünkü haklı çıkmak ihtiyacını duyarsınız.
-> Sizin haklı, başkalarının haksız olmasını istersiniz.
-> Haklı olmak ve kendi fikirlerinizi onlara dayatmak için büyük çaba gösterirsiniz.

* Aynı şekilde, sizin benim için söyledikleriniz, yaptıklarınız, kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın yansımasıdır.
-> Bu fikirlerin benimle bir ilgisi yoktur.
-> Bunun için sizin benimle ilgili düşündüklerinizin, benim için bir önemi yoktur.
-> Sizin düşüncelerinizi, söylediklerinizi, yaptıklarınızı ben kişisel algılamam.
-> Bana, “Miguel sen iyisin” dediklerinde de kişisel algılamam.
-> ”Miguel sen kötüsün” dediklerinde de kişisel algılamam.
-> ” Siz Mutluyken bana, “Miguel sen bir meleksin” diyeceğinizi, bana kızgın olduğunuzda da
-> “ Oh Miguel sen İblissin, çok kötüsün.
-> Bunları nasıl söylersin” diyeceğinizi bilirim.
-> Her iki halde de söyledikleriniz beni etkilemez.
-> Çünkü ben ne olduğumu/kendimi bilirim.
-> Kabul görmek ve onaylanmak gibi bir ihtiyacım yoktur.
-> Birisinin bana kim ve ne olduğumu söylemesine ihtiyaç duymam.

* Bana “Miguel, söylediklerin beni incitiyor” da diyebilirsiniz.
-> Ama sizi inciten benim sözlerim değildir.
-> Söylediklerim sizin yaralarınızı kanattığı için incinirsiniz.
-> Sizi inciten daima sizsiniz.
-> Sizi incitmiş olduğumu da kişisel algılamam.

* Bu size inanmadığım ya da güvenmediğim için değil, sizin dünyayı benden farklı gözlerle, kendi gözlerinizle gördüğünüzü bildiğim içindir.

-> Filmin tümünü zihninizde yaratan sizsiniz, ben değilim.
-> Bu filmde yönetmen de, yapımcı da, baş rol oyuncusu da sizsiniz.
-> Diğer herkes yardımcı oyuncudur.
-> Bu sizin filminizdir.

* İnsanları kişisel algılamadan, gerçekte oldukları gibi görebilmeyi başardığınızda, asla onların söylediği ya da yaptığı şeylerden incinmezsiniz.
-> Size yalan da söyleseler bundan incinmezsiniz.
-> Çünkü onların "korktukları" için yalan söylediklerini bilirsiniz.
-> İnsanlar niçin korkar?
-> Kendilerinin sizin tarafınızdan keşfedilmesinden korkar.
-> Sosyal maskelerinin sıyrılması onlara acı verir.

* Siz kendinize güven duymayı öğrendiğinizde, başkalarının size söylediği şeylere inanıp, inanmamayı seçme özgürlüğüne kavuşursunuz.

* Kişisel algılamamayı alışkanlık haline getirdiğinizde, sorumlu seçimler yapabilmek için, sadece kendinize güvenmeyi de öğrenirsiniz.

* Asla başkalarının davranışlarından sorumlu değilsiniz.
-> Sadece kendi davranışlarınızdan sorumlusunuz.

* Sizin bakış açınız sizin için kişiseldir.
-> Sizin bakış açınız sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil.
-> Bu yüzden bana kızdığınızda, kendinizle uğraştığınızı bilirim.
-> Ben sadece kızmanız için size mazeret olurum.
=>Kızarsınız, çünkü korkuyorsunuz, çünkü korkularınızla uğraşıyorsunuz.

=> Korkunuz yoksa bana kızmanız da mümkün değildir.
=> Korkunuz yoksa benden nefret etmeniz de mümkün değildir.
=> Korkunuz yoksa kıskanç yada üzgün olmanız da mümkün değildir.
=> Korkusuz yaşadığınızda, sevgiyle yaşadığınızda, bu tür duygulara yaşamınızda yer yoktur.

* Bu tür duyguları hissetmediğinizde, kendinizi iyi hisseder, etrafınızdaki her şeyi sever ve her şeyin güzel olduğu bir boyutta yaşarsınız.

Don Miguel Ruiz´in Ötesi yayınlarından çıkmış "Dört Anlaşma, Toltec Bilgelik Kitabı" isimli kitabından özetlenmiştir.






1 yorum:

  1. Çok çok çokk teşekkürler.farkındalığım arttı.

    YanıtlaSil

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...