25 Mart 2017 Cumartesi

Hayata iyimser bakmak!



Michael herkesin imrendiği biriydi. Her zaman neşeliydi, hayat doluydu ve çevresine hep olumlu şeyler söylerdi.

Birisi ona nasıl olduğunu sorduğunda:
'Daha iyi olamazdım' diye yanıtlardı.

O doğal bir motivatördü.
Eğer çalışanlardan birisi işyerinde kötü bir gün geçirmişse; Michael, ona durumun olumlu taraflarına bakmasını söylerdi..

Michael'ın bu tarzı benim çok ilgimi çekip meraklandırdı, ve bir gün Michael'a gidip sordum:
'Anlamıyorum! Her zaman nasıl bu kadar pozitif biri olabiliyorsun? Bunu nasıl yapıyorsun? Sırrın ne?’

Michael yanıtladı:
“Her sabah kalktığımda kendime diyorum ki:
'Bugün iki seçeneğin var: ya iyi bir ruh halinde olabilirsin ya da kötü bir ruh halinde, seçimini yap.’ Ben de iyi bir ruh halinde
olmayı tercih ediyorum.
Kötü bir şey olduğunda, ‘ya kendimi kurban olarak görebilirim ya da bu durumdan bir şey öğrenebilirim’. Ben de bir şey öğrenmeyi tercih ediyorum.
Ne zaman birisi bana derdini anlatsa, ‘onu sadece dinleyebilir, ya da hayatın olumlu taraflarını gösterebilirim’. Ben de ikincisini tercih ediyorum.”

İtiraz ettim:
'Hayır, bu kadar da basit olamaz! Böyle basit değil'.

'Evet, bu kadar basit', Michael yanıtladı ve devam etti:
'Yaşam seçeneklerden ibarettir. Gereksiz ayrıntıları bir kenara bıraktığında her durumun bir seçenek olduğunu görürsün. Olaylara
nasıl tepki vereceğini sen seçersin. İnsanların senin ruh halini nasıl etkileyeceğini kendin seçersin. Nasıl bir ruh hali içinde olacağını kendin seçersin. Hayatını nasıl yaşayacağın da senin seçimine bağlıdır'.


Michael'ın söyledikleri üzerinde uzun uzun düşündüm. Bir süre sonra kendi işime başlamak için, onunla çalıştığımız işyerinden ayrıldım. Birbirimizle teması kaybettik, fakat hayat hakkında bir seçim yapacağım sırada sık sık onu ve hayata bakış şeklini düşündüm.

Bir kaç yıl sonra, Michael'ın çok ciddi bir iş kazası geçirdiğini duydum. Çok uzun saatler süren bir ameliyat ve yoğun bakımdan sonra, Michael sırtına yerleştirilmiş demir çubuklarla hastaneden taburcu edilmişti.

Kazadan 6 ay sonra Michael'ı gördüm. Kendini nasıl
hissettiğini sorduğumda, 'daha iyi olamazdım, yara izlerimi görmek ister miydin?' diye şakayla karışık yanıtladı.

Teklifini reddettim, ama kaza esnasında beyninden neler geçtiğini kendisine sordum.

Michael yanıtladı:
“İlk aklıma gelen şey yeni doğacak kızımın sağlığı oldu.
Yerde yatarken iki seçeneğim olduğunu düşündüm. ‘Ya
yaşayacaktım, ya da ölecek’. Ben yaşamayı tercih ettim”.

'Korkmadın mı? Bilincini kaybetmedin mi?' diye sordum.

Michael yanıtladı:
“ilkyardım görevlileri bana sürekli düzeleceğimi söylediler. Fakat hastaneye getirildiğimde, doktorların hemşirelerin yüzlerindeki ifadeyi görünce o zaman gerçekten korktum. Gözleri adeta benim öldüğümü haykırıyordu! O anda bir
şeyler yapmam gerektiğini anladım”.

'Ne yaptın?' diye sordum.

Michael yanıtladı:
“İri cüsseli bir bayan hemşire bana sürekli sorular soruyordu. Benim herhangi bir şeye karşı alerjik olup olmadığı mı da sordu. 'Evet, yerçekimine karşı alerjim var' diye bağırdım! Gülüşmeleri üzerine onlara dedim ki; ‘Ben yaşamayı seçiyorum. Beni ölü biri gibi değil de canlı birisi gibi ameliyat edin!”.

Michael hem doktorlarının yeteneği, hem de inanılmaz tavrı sayesinde yaşamayı başardı.

Her gün hayatı dolu dolu yaşamak için seçme hakkımız
olduğunu ondan öğrendim.
Yaşama olan tavır ve bakış açımız herşeydir.
'Bu nedenle yarın için üzülmeyin, bırakın yarın kendisi için
üzülsün. Her geçen günün kendine yetecek kadar derdi vardır. Kaldı ki; “Bugün”, ‘Dün’ kaygılandığınız ‘Yarındır’.

Şimdi iki seçeneğiniz var:
1. Bu hikayeyi okuyup geçmek, ya da:
2. Bu hikayenin mesajını algılayıp, umursadığınız insanlara iletmek…

Alıntı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...